İnsanlar arasındaki etkileşim gerek sanal ortam, gerekse günlük hayat sayesinde daha çok artmakta buna paralel olarak, sosyalleşme dediğimiz iyi yada kötü sonuçlar doğurabilen bir durum ortaya çıkmaktadır.

      Kitap dünyası ve müzik piyasasıyla ilgilenmek,bir vakfın üyesi olup faaliyette bulunmak, sanal ortamda, radyo ve televizyonlarda kitlelere hitap etmek sosyal ortamda aktifleşmeye olanak sağlar.

Hepsinin ayrı ayrı güzel getirileri olduğu gibi feci şekilde zararlı götürüleri de vardır.Bu götürülerin  en zararlısı, din ve tasavvuf üzerinden yapılan iman istilasıdır.Hergün birçok insan bilerek veya bilmeyerek kurulmuş bu tuzağa düşmektedir.

     Özellikle son yıllarda tasavvuf üzerinden başlayıp, halen din üzerinden devam eden bir sömürü piyasası almış başını gidiyor.Kitaplar, müzikler,radyo ve televizyon yayınları,sanal ortamlar,vakıf faaliyetleri aynı amaca hizmet ediyor.

Hele birde din ve tasavvuf , aşkla beraber  anılırsa zaten melankoliyi seven bir millet olduğumuz için gözlerimiz gerçeklere kör oluveriyor.Hayatta öyle şeyler vardır ki yaşamadan anlatılamaz.Üzerine ahkâm kesilemez .Din, tasavvuf ve aşk bunlardandır.Ne din, ne tasavvuf ne de aşk kolay yaşanmadığı gibi kolayda anlatılamaz.

Bir mürşidi kamilin elini tutmadan, terbiyesine girmeden, gönlünü nazargâhı ilahî olan bir gönle bağlamadan, hiçbir kimse  ‘‘Tasavvuf nedir?  Sûfi kimdir? ’’açıklamalarına girip tasavvufu öğretmeye kalkışmamalıdır.

Yahut da mecazî veya hakîkî aşkı yaşamadan aş söylencelerinde bulunmak ancak kendimizi kandırma adına kurduğumuz toz pembe hayallerden başka bir şey değildir.

     Günümüzde artık çoğu insan tasavvuf ve aşkı hiç bilmediği halde harmanlayıp kamuya sunmaktan ekmek yer oldu. Bunun en açık örneklerini hemen hemen her yerde görebilmek mümkün.Malzeme olarakta en çok Yunus Emre (k.s), Mevlana Celâleddîn (k.s)ve Şems-î Tebrizi(k.s) gibi büyük Allah dostlarını kullanmak hepsinin ortak yanı.

Onların mürşidleriyle olan muhabbetlerini abartılı bir şekilde işte tasavvuf ve aşk diyerek anlatmak şu aralar çok popüler.Bundan on, onbeş yıl kadar önce bu konuyla ilglili kitaplar basılıp, müzik albümleri yapılsa yine bu düsturla vakıflar kurulsa medyanın baş haberlerinde ‘‘ irtica hortladı’’ başlıklarıyla yer alırdı.

Fakat şu zamanda en çok övgüyü alan, medyada günlerce reklamı yapılan kitapların veya albümlerin konusu bu mübarek insanların sanki beşeri bir aşkmış gibi anlatılan ilahi  kaynaklı muhabbetleridir.

Kimi olmamış şeyleri yaşanmış  gibi anlatıyor, kimisi ise Mevlana Celâleddin(k.s) hz.leri ve mürşidine atılan iftiraların adına aşk deyip işi bir adım öteye götürüyor.

Ve maalesef  bizlerde cahilliğimiz yüzünden, iman istilacılarına  kanıp tıpkı bayır aşağı bırakılmış tekerlek gibi peşlerinden hayran hayran sürükleniyoruz. Bu insanlar bilgileriyle birçok  kişiyi ateşe götürecek kadar âlim, ne yaptıklarını fark edemeyecek kadar cahiller.

 Öncelikle anlattıkları tasavvuf ve aşk  hususunda  inancınız değişir.Sonra tüm hayatı o aşk ve tasavvuf  çerçevesinde yaşamak ister, günümüzde yaşayan ve peygamber varisleri konumunda olan değerli Allah dostlarına münkirlik edersiniz. Sonunda bunun şeytanın bir aldatmacası olduğunu anlayamaz ,  itikadî bozulma yaşarsınız.

 " Haberiniz olsun kî Allah’ın velileri için hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir. Onlar iman edip, takvaya ermiş olanlardır. Dünya hayatında da âhirette de onlar için müjdeler var. Allah’ın kelimelerinde asla bir değişme söz konusu değildir, işte bu, en büyük saadetin ta kendisidir." (Yûnus, 62-64). ayetinde  ve "Şüphesiz kullarımın içinde benim velilerim ve halk içinde seçtiğim dostlarım öyle      kimselerdir ki; zatım zikredilince onlar hatırlanır, onlar hatırlanınca da ben zikr olunurum." (Ebu nuaym;Ahmed,müsned;Taberi) kudsî hadisinde Rabbimiz veli kullarının özelliğini ve verdiği değeri ortaya koymuştur.

 Peygamber efendimiz de bir hadis-i şerifte   «Onlar insanların, dünya mertebesi yönünden düşük kabilelerinden ayrılmış, aralarında yakın bir sıla-i rahim olmayan, sadece Allah için seven, Allah için dost olan kimselerdir. Onlar için kıyamet gününde nurdan tahtlar konulacak ve onlar da o tahtlar üzerinde oturacaklardır. O gün insanlar korku içindeyken, onlar korkmazlar. îşte onlar Allah’ın veli kullandır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar.»(İmam Ah-med, İbn Ebi Hatim, Beyhakî) buyuruyor.

Evliyaullahın değeri ayetlerle ve hadislerle belirtilmişken,onların üzerinden pirim yapmaya çalışan, bilgisine vâkıf olmadığı olayları yaşanmış gibi anlatıp iftiraları perçimleyen ve onların yaptıkları bu yanlışın karşısında durmak yerine okuyarak ve  dinleyerek kabullenip destek olanlar Allah-u Teala (c.c) ‘nın gazabını üzerlerine çekerler.

  15 katlı bir binanın 15. Katına çıkmak için asansör kullanırız.İşte kâmil bir mürşidin görevide onlara gönül teslim edip tâbi olanları Allah-u Tealaya ulaştırmaktır. Müridi Allah-u tealaya ulaştıran mürşid artık aradan çekilir ortada yalnızca hakiki aşk kalır.

Ne Yunus Emre(k.s) ne Mevlana Celaleddin (k.s) ne de Şemsi tebrizi (k.s) h.z lerinin  yaşadığı aşk kâmil bir mürşidle sadık bir mürid arasında olması gereken ilişkiden fazlası değildi.Çünkü o mübarekler asıl aşkın yine aşkın sahibi olan Allah-u Azimûşşân (c.c ) hazretlerine olacağını ve ondan başkasına da hakiki aşık olunamayacağını her halleriyle anlatmışlardır.Tabi ancak tasavvufun rahmet halkasından geçenler bunu anlayabilirler.

Büyük veli Cüneydi Bağdâdî ’ nin (k.s) şu sözü, bu türden işleri yapmak isteyenlere hem bir nasihat hem de ders olacak  niteliktedir.

“Biz tasavvufu ondan bundan nakil ve kuru laf ile elde etmedik. Ona Allah için açlık çekerek, dünyalık isteklere rağbeti terk ederek ve sevip alıştığımız şeylerden uzaklaşarak sahip olduk.”


NOT: Okuduktan sonra yorum yapmayan için,  hesap defterime ''Ahirette bir yazılık borç alınacak'' notu düşüyorum bilginize...