Tasavvufla ilgili açıklayıcı yazılar bulacağınız bir site.
Yalnız bu tasavvuf yazıları, günümüz romanlarındaki gibi toz pembe yaşamların olduğu, tamamen yazarın bakış açısını ve tasavvufi terbiyenin yakınından geçememişliğini yansıtan yazılar değil ; firkâtin, göz yaşının, tazarrûnun, münâcatın ve en önemlisi Hakîkî Aşk'ın ne demek olduğunu, nasıl yaşanacağını ve nasıl ulaşılacağını anlatan yazılar.

Meraklısı olan herkes ''Tasavvuf Nedir? '' sorusunu gogıla sorarak binlerce farklı cevap bulabilir. Ancak ben, sizlere kendi bildiğim, yetiştiğim ve üzerinde yürümekte olduğum tasavvuf yolundan cevap verebilirim.

Kardeşlerimizin kurduğu Ahiret Rehberi sitesi çoğu sorunuza cevap verecektir.

İşte o siteden bir alıntı:

''Sofilik, mürşid, mürid, hatme , rabıta, vird gibi terimler birer tasavvuf terimidir.


Tasavvuf, topluca tevbe etmek, birlikte zikretmek, şeytanlara karşı birleşmek, Hak için birbirini desteklemek ve cemaat halinde Allah yolunda yürümektir.



Tevbe etmek ve dini öğrenmek tasavvufun başı; zikir ve tefekkürle ilerlemek bu yolun adabıdır.



Tasavvuf, bir yolculuktur. Kötü halden iyi bir hale, günahtan sevaba, güzel işlerden daha güzel işlere yolculuktur. Bu yolculuğun mekânı kalp, aracı zikir ve tefekkürdür. 

Allah’ı zikretmenin ve tefekkürün faydaları anlatılmakla bitmez. Zikreden, şahıs takva kapısını açar, şeytanın vesvesesinden kurtulur.


Takva, Allah Tealâ’nın emir ve yasaklarına itibar etmek, yaşayışı ile O’nun hükümlerine bağlanmaktır.



Tasavvuf kısaca Resulullah’ın (a.s) ahlakıyla ahlaklanmaktır. Resululah’ın ahlakı (a.s) bizzat Kuran idi. Onun ahlakına bürünen Kuran ile ahlaklanmış olur. Onunla istikamet bulup Hakka yürüdüğü takdirde canlı bir Kuran haline gelir ki bu ne büyük bir saadettir.



Nitekim Hz.Aişe (r.anh) annemizin şu hadisi meşhurdur; Kendisine efendimizin ahlakı sorulduğunda, ''Siz hiç kuran okumuyor musunuz? O'nun ahlakı kurandı'' diye cevap vermiştir.



Kuran-ı Kerim de Sultan-ı Levlak’ın ahlakı şöyle ifade edilir:

“Andolsun ki, Resûlullah, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.”


GAVSI SANİ HZ. (K.S) KİMDİR?



Gavs-ı Sani hz (k.s) Resulullah’ın (a.s) Ehl-i beytinden, 15. kuşaktan torunudur. Adıyaman’ın Kahta ilçesinin Menzil köyünde ikamet eder, dergahı oradadır. Allah dostudur, mürşid-i kamildir, velidir.



Veli, âlemlerin sahibi Yüce Allah’ın dostudur. Dolayısıyla Allah’ın dostu olan bir kimse, her mümin için büyük önem taşır. Zira O, Yüce Rabbi tarafından seçilmiş, sevilmiş bir kuldur.



Onun şahsiyetinde ve hayatında insanlara gerçek kulluk, hakiki dostluk gösterilmektedir. Bu yüzden veli, Yüce Allah’ın varlığını ispat etmede ve ilahi emirlerin hakikatini anlamada insanlar için en büyük delildir.



Gerçi, her mümin Allah’ın velisidir, dostudur. Fakat bizim burada konu ettiğimiz velilik, Allah yolunda irşat yetkisi olan, manevi terbiyede rehberliği ve takvada önder olan velidir.



Bu özel bir makamdır. O makamda bulunan kimse kamil insandır. Bu velâyet, Hz. Peygamber’in (sav) ümmeti terbiye işine varis olmaktır.

Bu ise, insanların irşadını üstlenmek, kalpleri manevi kirlerden temizlemek ve azgın nefisleri terbiye etmek için yetkilendirilmek demektir. Bir mümin olarak bize de onu dost edinmek ve sevmek düşer.


SOFİ NEDİR?



Günümüzde ‘sofi’ kavramı Gavs-ı Sani hz. lerini (k.s) mürşidliğe kabul etmiş, ona intisap etmiş kişilere verilen isim olarak anılıyor. Sofi, yola çıkmış, yolda yürüyen demektir.

Peki bu yolun adı nedir?


TARİKAT NEDİR?



Lügatta yol, yollar demektir. Tasavvufi ıstılahta ise insanları mânen olgunlaştırmak için, tasavvuf büyüklerinin takip ettikleri usul ve esasları ifade eden yollar manasındadır.

Nakşibendiyye, Kadiriyye, Şazeliyye vb. fıkıh ve kelamdaki mezhepler ne ise tasavvufta da tarikatlar aynı mahiyettedir. Ancak tarikatlara mezhep yerine meşrep denilir. Bu yolda yürümek için bir rehber gerekir.


ŞEYH, MÜRŞİD NE DEMEK?



Kelime manası itibariyle yaşlı, ihtiyar, pîr, bey, önder gibi manalara gelmektedir. Tasavvufta ise, nefsinde fani, 

Hak’ta bâkî, velî, Hak dostu, taliplere rehberlik etmek ve onları irşad etmek ehliyetine ve liyakatına sahip olan insan-ı kâmil, rehber, delil manalarını taşımaktadır.


Bir insan yalnız başına, nazari olarak tasavvuf ilmiyle meşgul olabilir. Ancak, bu meşguliyet kimseyi mutasavvıf yapmaz, belki tasavvufla ilgili biraz malumat sahibi yapar. Sofi veya mutasavvıf olmak için bir mürşid-i kâmil nezaretinde seyr-u süluke başlamak ve bu manevi tecrübeyi bizzat yaşamak gereklidir. Tasavvufun hedeflerini tarikat yoluyla gerçekleştirmek mürşidsiz mümkün değildir.



SÂDÂT-I KİRAM KİMDİR?



Sâdât, Sâdât-ı Kiram kelimesi üç manada kullanılır:



Birincisi: Seyyidler yani Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve selem) evlat ve torunları manasındadır.



İkincisi: İçinde Seyyidlerin, Şeriflerin de bulunduğu evliyanın büyükleri anlamındadır.



Üçüncüsü: İçinde Seyyidlerin, Şeriflerin çokça yer aldığı Nakşibendi mürşidlerine verilen genel isimdir.



“Altın Silsile” adıyla da tanınan bu silsile “Sâdât, Sâdât-ı Kiram” isimleriyle kastedilen en genel manadır.



TÖVBE NE DEMEK?



Tövbe, kulun işlemiş olduğu günahlardan pişman olup Cenab-ı Hakk’ a rücu etmesidir. İşlenen günahlardan dolayı Allah’ tan mağfiret talebine de istiğfar denilir.

Bir kulun günah ve suçu işlediğine pişman olarak, bir daha işlememeye kesinlikle azm ve niyet etmesi, mükellef olan kimseler için farzdır.


Nur suresinin 31. ayet-i kerimesinde “Ey müminler, hepiniz Allah’a tevbe ediniz ki, felaha kavuşasınız.” buyurulur.



Hadis-i Şerif’te de “Günahtan tevbe eden kimse günahsız gibidir.” buyurulur.

Sâdât-ı Kiram İslamın bu emrini âdab içine dahil etmişler ve tasavvufa girişte tövbeyi emir ve tavsiye etmişlerdir.
Günahlarla kirlenen ruhun tövbe ile temizlenerek bu nurani yola girilmesini, ilk edeb olarak görmüşlerdir. Aynı zamanda tövbe tasavvuftaki ilk makamdır. ''


Mustafa Sefa EREM

Kaynak: Ahiretrehberi.com