Blogger arkadaşlarımdan EsKaymak ile güzel bir sohbet gerçekleştirdik.
Onu şu yazısıyla tanımış ve çok sevmiştim. Aradan geçen zamanda arkadaşlığımızı pekiştirip, muhabbetimizi geliştirdik. Yine de bu zaman zarfında ona karşı odunluk ettiysem ki insanlık hali etmiş olabilirim. 
Bana hakkını helal etmesini istiyor, kendisine şu şirin mi şirin resmi ithaf ediyorum :D




                                       
Bakalım EsKaymak kim miş? 


Blogunun ismi EsKaymak.  Neden bu ismi koydun?

Lisedeyken, hocamdan esinlendim. 
O da soy ismi ile ismini birleştirmiş, nick yapmıştı. Ben de yıllardır bunu kullanırım.
Bu yüzden birçok kişi beni Eskişehirli sandı Bi kısım da adımı Esma sandı :D

Genel  olarak baktığımızda bloggerlar, müstear isimlerle yola çıkıyorlar.
Ama sen gerçek kimliğinle blogunu yazıyorsun. 
Bunun  avantajları veya dez avantajları var mı ?

Zaman zaman pişmanlıklarım oluyor. Keşke kimliğimi açıklamasaydım.
Ne bileyim, acaba ileride bana bir zararı dokunur mu diye,  ya da her Türk gencinde olduğu gibi akrabalar yüzünden çok bunaldığım oldu, oluyor.
Keşke kimsenin bilmediği bir şekilde sosyal medya ve blogu kullansaydım diyorum bazen.
Ama bence en güzeli ailemin de bogumu bilmesi.
Zaman zaman babama okuturum yazdıklarımı. 
Ailemin güveni, diğer şeylerden daha baskın geliyor.

İnsan ailesinin desteğini  alırsa, bu güçle aşamayacağı zorluk yok gibi gelir bana. 
Peki blog açma nedenin neydi?

Lisede, sınıfça çok sevdiğimiz hocamızdan özenerek, neredeyse tüm sınıf blog açtık.
Diğerleri mezun olduktan sonra kullanmayı bıraktılar.
Ben de aksine, mezun olduğumdan beri daha çok üstüne düştüm.
Sanırım işsizlikten dolayı, yarenlik yapıyor bana :D
Çoğumuz gibi  :D
Blogunun içeriğinden bahseder misin?
Bogumda, aslında her şey var. İzlediğim filmler, okuduğum kitaplar, yaptığım el işiler…
Zaman zaman içimden geçenler… Yani tam olarak, kendimi yazıyorum. İçimi döküyorum.
Aslında çoğu zaman da günlük gibi kullanıyorum.
Geri dönüp baktığımda, ben şu zamanda şunu yapmışım demek için.

Çok güzel bir düşünce bu.

Kesinlikle.

Bununla ilgili bir anımı anlatayım.
Aslında kardeşimin anısı :D
Kardeşim yani Cembek eline tığ batmıştı bir kaç sene önce. O da, bloguna yazmış o zaman.
Geçen yaz da ayağına tığ battı.
Doktor “Tetanos iğnesi vuruldunuz mu? Kaç yıl önce vuruldunuz? ’’diye sorduğunda hemen blogdan tarihine baktık.
Yani bu blogun işe yaradığı zamanlar da oluyor.
Hani tarihe geçmek derler ya, biz aslında bloglarımızla tarihe geçiyoruz.

Haklısın.

Blogumda asla şunu yazmam, yayınlamam dediğin bir post ya da yayın var mı?

Asla dememeye çalışıyorum Çünkü yaşayarak öğrendim asla dediğim şeylerin sonuçları çok acı oluyor.

Bugüne kadar,  bloguna gelen en ilginç arama ve en ilginç yorum neydi?

1930’lu yıllarda dedemin açtığı banka hesabını nasıl ulaşırım gibi bir arama gelmişti.
Yorum olarak çok ilginç bir yorum yoktu sanki. Çok popüler değilim ondan herhalde

Bence gayet iyisin.

İnsan hep daha iyisini ister ya, ondan herhalde

Fıtratımızda var yahu.

İnsanız.

Sence com uzantılı blog mu yoksa blogspot mu?

Blogspot bana daha samimi geliyor. Ne bileyim, com biraz daha zengin işi amaaan biz böyle iyiyiz.
İşin şakası,  com uzantılılar bana blogmuş gibi gelmiyor.
O samimiyeti yitiriyor sanki.  Tasarımı filan, klasik blog gibi blog olmalı.

Ben de aynı şeyleri düşünüyorum.

Aşırı tanınan bloglar hariç, com.a geçen arkadaşların trafiğinin düştüğünü bile düşünüyorum.

Gelecekte blogun da dahil ne gibi planların var?

Ben ne plan yaptıysam hiç biri olmadı. Plan yapmamayı tercih ediyorum. 
Ama şöyle bir şey olsa çok güzel olurdu.
Elimi biraz daha geliştirip yaptığım el işlerini satmayı, kendi harçlığımı çıkarabilmeyi isterdim.
Malum baba banktan geçiniyoruz.

En sevdiğin dizi, anime ve varsa manga hangisidir?

O kadar çok dizi izledim ki o yüzden içlerinden seçemiyorum ama eskilerden Coffee Prince ve Misa…
O zamanlar bayılmıştım bunlara. Sonra Gaksital.
Manga bir kaç tane okudum ama hiç hatırlamıyorum. Anime olarak tabii ki Death Note.
ABD dizilerinden de her birini ayrı seviyorum.
Arrow, The 100, Grimm, Pretty Little Liars, Walking Dead…
Ohoo bu liste uzar gider.

Bollywood’a da ilgin var değil mi?

Bollywood’a da ilgim var tabii.

Başlarda, saçma sapan aksiyon sahneleri olan filmleri yüzünden, izlemem ben Hint filmi derken 2 ay içinde 50 film izledim.

Üstelik yarısını da 3-4 defa izledim. Film veya dizi izlemeye başladığımda durduramıyorum kendimi.

Bollywood bağımlılık gibi bir şey bence

Kesinlikle. Bir de ben uzun filmleri severim konuyu iyice işleyecekler. Mesela Kore filmi sevmem.  Yavan kalıyor.
ABD ve Hint filmi severim. Birçoklarının aksine Hint filmlerini de klipleri için izliyorum çoğu zaman.

Ben de uzun filmlerden nefret ederim ama Bollywood başka.

Filme doymam lazım. O yüzden daha çok dizi izlerim

Çoğu bloggerla olduğu gibi seninle de Güney Kore vesilesi ile tanışmıştık. 
Sen nereden ve ne zaman tutuldun bu akıma?

Lisede bir arkadaşım My Sassy Girl izletti bana. O zaman sadece onu izlemiştim.
2008 yılında annem ameliyat oldu ben hafiften bunalıma girdim.  O zamanlar ilaç gibi geldi diziler.
Hem annemin ameliyatı hem okulu donduramamam ve üniversite hayalimin başlamadan bitmiş olması…
Terapi gibiydi Kore dizileri.

Kaçış yolu olmuş yani.
En sevdiğin Hallyu star veya yabancı ünlü kimdir veya kimlerdir?

İşte bu çok zor oldu Ben her izlediğim şeyden kendime sevecek adam bulurum. 
Stephen Amell severim özellikle ailesi ve küçük kızı Blue ile ilişkisi beni kendisine hayran bıraktı.
Leonardo Di Caprio, Aidan Turner, Shahid Kapoor, Ranbir Kapoor, SRK, Moon Joo Won, Gong Yoo, Burak Özçivit, Onur Tuna, Furkan Palalı.
Aman Allahım!  Bu liste ekvatoru sarar aslında.
Daha fazla uzatmak istemiyorum ama tutamıyorum kendimi.
Eskilere girmek dahi istemiyorum çıkamam :D

Yolumuza devam edelim o halde

Edelim.

Sınıfta tek kız olarak liseyi tamamlama gibi bir durumun olmuş. Bu nasıl oldu?
Biraz anlatır mısın nasıldı o ortamda olmak?

Bizim lise Anadolu erkek teknik lisesiydi. 1 yıl hazırlık 3 yıl normal eğitim.
Böylece mezun olursan, meslek lisesi mezunu oluyordun. 
Eğer 1 yıl daha okursan teknik lise mezunu.  Ben ve 5 arkadaşım daha 1 yılı okuduk
Yani çok garip. İyi, güzel,  kötü günler yaşadığım oldu.
Zaman zaman oturup ağladığım da oluyordu. Çok eğlendiğim de oluyordu.
Gerçi ağlamalarım genelde derslerin zorluğundandı.

O ortamda mecburen, biraz maskülen olur insan. Sen de durum nasıldı?

İlk zamanlar dalga geçiyorlardı. Ne işin var tek kızsın evine git. Git evlen.
Kendi aralarında küfür ederlerdi sonra da aman burada kız mı var, Esra da bizden o da erkek derlerdi.
Güzel günlerdi ayrıntıya girmeyim daha fazla :D

Umarım kızmazsın Esra. Artık seni tanımaya başladığımı düşündüğüm için söylüyorum, sende biraz tabiri caizse maymun iştahlılık var gibi. Durum gerçekten öyle mi? Yoksa bize mi öyle yansıtıyorsun?

Öyle öyle. Çabuk sıkılan bir yapım var :D Hayatım hakkında çok ani kararlar verebiliyorum.
Bir de etrafımda olan olaylar da etkili oluyor kararlarımda o da ani değişime sebebiyet veriyor.

Öykü konusunda seni çok yetenekli  buluyorum. Devam etmeyi düşünüyor musun?

Aslında istiyorum ama cesaret edemiyorum.

Yazarsan sıkı bir okuyucun olacağım kesin.
Son olarak biraz günlük yaşamından bahseder misin? Nasıl vakit geçirirsin?

Sabah kalkarım,  lokantamız var oraya inerim babama yardıma.  Saat 2 gibi eve gelir, dinlenirim.
Akşam tekrar dükkâna inerim bulaşığa. Elişi yaparım, kitap okurum, bol miktarda dizi izlerim. 
Öyle geçer günüm

Epey yoruluyorsun.  Allah yardım etsin. 
Babana da yardımcı oluyorsun ve sevabını kat kat alıyorsundur diye düşünüyorum.

Amin. İnşaAllah
Ama bir soruyu unuttun. Yeşilçam… Tutkum o benim.

Aaa eveeet :D

60’lar 70’ler, bilirsin…
Sadri Baba, Ediz Hun, Kartal Tibet, Hülya Koçyiğit…
Gelinlik Kızlar filmini severim.

Hatta siyah beyaz filmleri de seviyorsun.

Evet.

Dönem film ve dizilerini sever misin?

Çok severim.

Röportaj için bana zamanını ayırdın, çok teşekkür ederim.

Ne demek, her zaman…

Bir daha ki röportajımıza tüm hayallerini gerçekleştirmiş olursun umarım.


Âmin. İnşaAllah. 



                                                                        .