bilal sami gökdemir

Blogda yeni bir bölüm açmaya karar verdim. Adı 'Gömülenler' olacak. Sevmediğim kitapları gömdüğüm bu bölümde sizleri de uyarmaktan kıvanç duyarım.

İlk kez plansız gittiğim kitap fuarından bu  yazara ait 3 romanla döndüm. Ben plansızdım çünkü F.B, Hece'nin yaşlı kurtlarıyla görüşecekti. Bense kitap fuarını duyunca peşine takıldım. O, yaşlı kurt ismini taktığım, edebiyat dünyasının köşe taşlarını tutmuş saçmalaşmış fosil fikirleriyle, gençlere geçit vermeyen amcalarla görüşürken ben de hunharca standlar arasında mekik dokudum. Bir yerde birbirimizi bulup, başladık alış-verişe. 
Pazarda son kalan ürünlerini satmaya çalışan tüccar gibi bağıran genç hayli dikkatimizi çekti. Bilal Sami Gökdemir'in romanlarını tanıtıyordu.

Beni bilirsiniz her yazarın kitabını okumam. Ama ilk kez bu prensibimi çiğneyip, bilmediğim bir yazara ait 3 kitabı birden aldım. Sebebi ise ben yazarı kim acaba demeye kalmadan F.B nin yazarı nereden tanıdığını hatırlayıp, kendisinden bahsetmesiydi. Madem yerli yazarlara da bakalım dedik, paramız tanıdık birilerine gittsin dedim ve kampanyalı 3 kitabını da aldım.

Kitabın konusuna kısaca değinecek olursam; bir adaya tatile giden 5 arkadaşın, kendilerini birden cinayetlerin ortasında bulmaları ve tesadüfen, adada bulunan dedektif Murat'ın olaylara dahil olmasını anlatan bir roman.

Şahsi görüşüm ise; her ne kadar polisiye-gizem türü amaçlanmış olsa da bu türden olamamış bir kitap. Tamam okurda merak uyandırıyor ama sadece merakla kalıyorsunuz. 
Yazım yanlışları her romanda olduğu gibi bunda da vardı. Yer yer kullanılmış bazı betimlemelere tam kaptırıp gidiyordum ki yazarın yarıda bırakmasıyla gıcık olduğumu belirtmek isterim.

Yeni roman yazacaklara usta yazarların iki önemli tavsiyesi vardır. Yer ve zaman. Olayların nerede ve hangi zamanda geçtiği tam olarak verilmezse, okuyucu ve roman arasında bir kopukluk olur, derler. Bu romanda beni en çok rahatsız eden şeylerin başında da bu yoksunluk geliyordu. İsmi olan ama nerede olduğunu anlayamadığım bir adada, herhangi bir zamanda geçmesi rahatsız ediciydi. 
Romandaki tek Türk Murat'ın ise o adada mı yaşadığı yoksa tatile mi gittiği belli değildi. İşlenen ilk cinayetin ardından ada güvenliğinden sorumlu kimler varsa onlara başvurmak yerine bir Türk dedektifi çağırmanın mantığını da çözemedim. 

Yazarın Agatha Chiristie kitaplarını ne kadar çok sevdiğini anlamanız zor olmuyor. Keşke Hercule Pairot gibi bir kahraman oluşturabilseydi bu yazar da. En azından Murat'ın hayatına dair bilgiler verebilseydi ve biraz daha baş karakter değeri gösterseydi. Murat'ın çok toy bir dedektif gibi düşünmesi, arada keş gibi canının sigara çekmesi çok iticiydi. Pairot'ta sigara kullanıyordu ama bu kadar itici anlatılmamıştı.

Kitabın son sayfasının yırtık olması, belli bir kitle için süper pr çalışması olmuş. Dikkat çekici ve merak uyandırıcıydı. Ama sadece böyle kalıyor. 
Romanın sonu çok aceleye getirilmiş gibiydi. Ayrıca yırtık sayfadan hiçbir şey çözemeyip sadece tahminleriyle kalan tek vakti boş ben değilimdir sanırım. Kitabın minnak bir köşesinde  yazan Anadolu Edebiyat 2012 Roman Ödülü yazısı dikkatimden kaçmadı. Pek aldırmayın sevgili gömülenler okuyucuları. Zira, edebiyat dünyasının en prestijli ödüllerinin bile nasıl verildiğini çok iyi biliyoruz.

Velhasılı kelam bu kitap, gömülenler listeme 3. sıradan girmiş bulunuyor.