Yaşama tutunmak zorunda kalırsam, bu mektubu paramparça edeceğim ve her zaman yaptığım gibi sessizliğimi, bilinmezliğimi korumaya devam edeceğim.
Ancak bu mektup şu an elindeyse, bil ki artık ölmüş olan bir kadının, hayatını en başından son anlarına kadar sana adamış olan bir kadının hayat hikâyesini dinliyorsun.
Sözlerim seni korkutmasın sakın. 
Bu ölü kadın artık hiçbir şey istemiyor; ne sevgi ne acınma ne de bir teselli... 
Sadece tek bir şey istiyorum senden; şu an sana sığınan acımın bana söylettiği her şeye inanmanı.Hepsine inan, senden tek isteğim bu. 
Hem hiç kimse biricik çocuğunu ölüme teslim etmişken yalan söylemez.


''Stefan Zweig Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu (Brief einer Unbekannten) adlı uzun öyküsünü 1920'li yılların ilk yarısında kaleme aldı. Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu'nun kadın kahramanını sadece uzun bir mektubun yazarı olarak tanıyoruz. Kadının hayatı boyunca sevmiş olduğu erkek için kaleme aldığı bu mektubun "gönderen"inin adı yoktur.'' demiş İş Bankası Yayınları.
Bende Panama Yayınevi'ne ait baskısı mevcut. Bu yüzden arka kapak yazısını ekledim.
Panama Yayınevi, Zweig'ın kapak tasarımlarında basite kaçmış gibi görünse de hikayeler  bitince tema bütünlüğü oluşturduğu anlaşılıyor.

Yorumuma gelince; 
Stefan Zweig... 
Okuyorsunuz, anlatmaya gerek yok. 👆
Bir kadının en masum, en temiz hisleri, hayal kırıklıkları, saplantıları, arzuları, tutkuları hatta aşkı bu kadar mı güzel anlatılır? Anlatılıyormuş işte. Hem de bir erkek tarafından...
Stefan Zweig gibi adamlar bu dünyayı kaldıramaz ki kaldıramadı da.
Zweig sen nasıl bir kralsın?  👏

      satranç

          Mektup daha ilk cümlesi ile sizi öyküye esir edecek.
            ''Sana, beni hiç tanımamış olan sana...'' 

                                                             

                                                               乇.乃