Nabrut'cuğum son yazısında atlardan bahsetmiş. Yazıyı okuyunca annemin anlattığı anıları geldi aklıma. Gayet ilginç ve bir o kadar düşündürücü anılar...

Öncelikle dedem ve anneannemden bahsedeyim. Dedem fakir bir ailenin 2 çocuğundan birisidir. Anneannem ise köyün zengin ailelerinden birinin kızıdır. Dedem arada ki farklara aldırmaksızın anneannemi istemeye gider fakat anneannemin ''Kapımızdaki çobanla evlenmem'' cevabı ile eli boş döner. Anneannem ise kendince, kendine denk olan ve sevdiği biriyle evlenir. Fakat işler hiç yolunda gitmez. Eşi ve kayın validesi tarafından bin bir eziyete maruz kalır, sonunda çocuğunu bırakıp baba ocağına döner. Çocuğu da kısa bir süre sonra hastalanıp vefat eder. 

Aradan biraz zaman geçer, henüz bekar olan dedem yine  izdivaç teklifini tazeler. Anneannem hayattan aldığı derslerle, önceden teklifini reddettiği, üstüne bir de küçümseyerek büyük konuştuğu dedemin teklifini kabul eder. Tabi dedem fakir bir delikanlı ama ekmeğini taştan çıkarır cinsten. 
Her bulduğu işte zorluk çekmeden çalışır. Uzun boyu ve  iri cüssesi ile ismi gibi tam bir Osmanlı adamıdır. Onun çalışkanlığı ve tek başına birkaç adamın halledemeyeceği işleri bitirivermesi kendi çapında ünlenmesine neden olur. Neyse konuyu dağıtmayayım :D 

Bir süre sonra dedemler şehre taşınırlar. Şehir dediysem 1950 lerin 60 ların Anadolu'sunda kasabayı andıran küçük bir şehir. Hatta anneannem uzun bir süre beni bir köyden aldın bir köye getirdin lafıyla dedeme çok söylenir. 
Şehrin yerlisi ve en zengin ailesinin yanında iş bulurlar ve yine onların verdiği küçük bir evde kalırlar. Annem 1961 ihtilali günü bu evde doğar. Burada epey para biriktiren dedem şehrin biraz daha merkezinde bir arsa alır ve  hanımı, 3 çocuğu, bir çok zorluk ve sıkıntı ile buraya 2 göz oda yapmayı başarır. Bu arada ailenin bir ferdi daha vardır. 

O da tam şuna benzer bir attır:


                  

Fakat dedemin elinde ata ahır yapmak için ne para ne de malzeme vardır. 
At, Avrat, Silah düsturuyla büyüyen dedem ''Madem iki odamız var, birinde de atımız kalır der.''ve boş odanın birini de ailenin en kıymetli fertlerinden biri olan ata tahsis eder :D 
Annem ''Odanın birinde biz kalırdık, birinde de atımız der.''her anlatışında. 

Atın altına zemini pislik yapmasın diye büyük naylon parçası sererler. Zamanla dedem işlerini çoğaltmış, para kazanmış ve her şey normale dönmüş olsa da annem o atı hiç unutamaz. 
Ne zaman eski günlerden konuşsa o atı anlatır. 
Sonradan atı satmışlar ama annemlerin aklında 8 kişilik ailenin 9. ferdi olarak yer etmiş. 

Hayvanlardan laf açılmışken anne tarafımın hayvan sevgisinin bambaşka olduğunu belirtmek isterim. Mesela dayımın ergenliğinin sonu, gençliğinin başında beslediği bir horozu varmış. Ondan hiçbir zaman ayrılmaz nereye gitse yanında götürürmüş. Bir gün horozuyla sinemaya gitmiş ve etrafında epey bir ün salmış. Eskiler ne kadar iyi niyetliymiş :D

NOT 1: Dedem anneannemle ısrarla evlenmek istedi diye onu çok mutlu etmiş diyemem. Onunla imtihanı da ağır oldu. 

NOT 2: Anneannemin şu lafını çok severim. Kulağımıza küpe olacak cinsten.
'' İnsanın kaderi değişmez, yastığı değişirmiş.''

                                                                                 
                                                                                    乇.乃