Daha Mutluyuz blogunun sahibesi Uzman Psikolojik Danışman  Yurdagül Çelik'e hemen hemen hepimizin cevaplarını merak ettiği soruları sordum. Tüm samimiyeti ile cevaplar veren Yurdagül Hanım, altın değerinde tavsiyelerde bulunmayı da ihmal etmedi.
Röportajın tamamı aşağıdadır. Hazırsanız, sizi şöyle alalım. >>>>
Blogunuzun ismi Daha Mutluyuz. Yaptığınız iş bir nevi insanlara daha mutlu yaşamayı öğretmek diyebilir miyiz?
-Evet tam da doğru bir tespit. İnsanların kendilerini daha çok fark etmesi konusunda rehberlik yaparak belki de bu sayede bir kişiyi bile daha mutlu edebilirim diye düşünmüştüm. 2 yıldan fazladır sosyal medyadayım ve bu konuda öyle güzel mesajlar aldım ki. Hatta bir kadın takipçimin yazdıkları beni çok etkilemişti. Boşanma sürecinde bol bol benim yazılarımı okuduğunu ve o yazılardan güç alarak daha kolay boşandığını söyleyip teşekkür etmişti :) Hala da düzenli takipçim:)
Ülke insanı olarak çok yalnız ve çok mutsuzuz. Bunun paralelinde sürekli stres halindeyiz. Günümüz Türkiye'sinde stresle başa çıkma yöntemlerinden en önemlileri hangileridir size göre?
-Bu konuda öfkeyle ya da stresle başa çıkma tarzında seminerler veriyorum. Fakat ben şuna inanıyorum. Çevrede her zaman stres faktörleri hep olacaktır. Sizin o stres faktörlerine nasıl tepki verdiğiniz önemlidir. Başkası için önemli olmayan bir olay sizin için stres faktörüyse orada bir duygu vardır. Gözlerinizi kapatın ve bu durum bana ne hissettiriyor diye kendinize sorun. Cevabınız mutlaka duygu olsun. Değersizlik korkusu, onaylanmama korkusu gibi. Duyguyu bulduktan sonra o duyguyu şifalandırmak için ya internet üzerinden ya da kendiniz yapamıyorsanız profesyonel yardımla o duyguyu şifalandırıp ilerlemelisiniz. Ani stres halleri için ise blogumdaki ÖFKE VE MUTLULUK yazısından faydalanabilirsiniz.
Ülkemizde kadına şiddet her geçen gün artıyor. Bu konuyla ilgili tv yayınlarından, camilere kadar kadına şiddetin önlenmesi adına vaazlar verildi. Toplumun bir kesimi şu düşüncede; kadınlar için şiddeti önlemede bile bir kadınlara acıyın, şiddet göstermeyin, yazık, onlar da değeri hak ediyor havasında öğüt verilerek zaten olması gereken eşitlik yok sayılıyor. Bu tür söylevler kadına şiddeti daha da artırmaktan başka bir işe yaramıyor. Durum gerçekten de böyle midir?
-Sadece ülkemizde değil maalesef dünyada çok fazla kadın ayrımcılığı var. Ataerkil bir dünyada yaşıyoruz. Geçen bir eğitim seminerinde hocamız dünyasal istatistiki verileri paylaşmıştı, çok üzülmüştüm. Kadınlar erkeklere oranla daha çok çalışıyor, daha az kazanıyor.
Hem psikolojik, hem fiziksel hem de ekonomik şiddete uğruyorlar. Hemcinslerimizin herkesçe, özellikle biz kadınlar tarafından desteklenmesi gerekiyor. Televizyonlarda görüyoruz, mesela adam karısını aldatıyor, aldatılan kadınla diğer kadın birbirine giriyor. Olayda etkin rol oynayan adam ise seyrediyor. Bu iki kadın birlik olsa, adamı gönderseler hayatlarından ve diğer kadınlar da bu adamın yüzüne bakmasa adam rahat rahat aldatır mı bir daha?  Her iki kadını da kandıran adam bu yaptığının bedelini hiç ödemiyor, toplum da ödetmiyor. Biz kadınlar birlikte hareket edersek düzeni değiştirebilecek gücümüz var. Biz,erkeklerden üstün olalım demiyoruz, hakları eşitleyelim diyoruz. Böylece dengeli bir dünya oluşacak ve herkes rahat edecek.
Feminist deyince de millet öcü gibi düşünüyor.Öyle değil ki :)  Bu arada geçen Mor Pedal diye bir dernekle görüştüm. Başka birkaç dernek görüşmelerim de var. Kadınların desteklendiği sosyal sorumluluk projelerinde olmak istiyorum. Aktif olarak bu işlere başladığımda blogumda duyurular da yapacağım. Sizler de destek olursanız bu dengesiz düzeni biraz olsun düzeltebiliriz.
Çok güzel bir düşünce. Memnuniyetle destekleriz. Umarım bizim de katkılarımız olur
Son yıllarda insanların birbirine, hayvanlara, hatta bitkilere bile katlanamamasının, her türlü şiddet ve istismarın yaşanmasının, tabiri caizse ceviz kabuğunu doldurmayacak konularda tartışıp, işi cinayete kadar vardırmasının sebebi sizce nedir? Asabiyetin esiri olunan bu durumdan nasıl kurtulabiliriz?
-Şiddetin altında yoğun değersizlik duyguları olabilir ve bu duyguyu da bastırıyor olabiliriz. Örneğin; patronumuza kızıyoruz, ona ifade edemiyoruz ve gidip kediyi tekmeliyoruz. Yer değiştirme savunma mekanizması diyoruz biz buna. Doğru zamanda ve doğru şekilde duygularımızı ifade edebilmeyi öğrenirsek ilişkilerimiz de daha sağlıklı olur. 
Bu dünya sadece insanlara ait değil. Doğaya ve hayvanlara da saygı duymayı öğrenmeliyiz. Eğer öfke kontrolünde ciddi sorunlarınız varsa, kendinize ve çevreye zarar veriyorsunuz demektir. Mutlaka profesyonel bir yardım almayı deneyin ve bu yardımı almaktan da korkmayın.Yurt dışında her ailenin aile terapistleri var. Her insan zaman zaman çıkış yolunu şaşırabilir. Psikolojiyle uğraşan bizler de kendi yaşantılarımıza objektif bakamayacağımız için profesyonel danışmanlık hizmetleri alıyoruz itiraf edeyim :)

Ben de bu mesleği yapanların psikolojik destek alıp almadığını hep merak etmişimdir. Açık konuşmak gerekirse sizinle röportaj yapmadan önce hakkınızda pek çok araştırma yaptım ve doğru kişiyle röportaj yapıyorum diye sevindim.

Özellikle sosyal medya sayesinde herkes bilim insanı, herkes eğitimci, herkes psikolojik danışman,herkes pedagog olmuş durumda. Bu örneklerin çeşitlerini de artırabiliriz. Hatta kitap yazıp seminerler, eğitimler, söyleşiler düzenliyorlar. Aslında gerçek hiçte böyle değil. Okumadıkları bölümlerden, zerre eğitimini almadıkları konulardan ahkâm kesiyorlar. Yazdıkları kitaplar yerli yazarlardan esinlenme, yabancı yazarlardan intihal ile oluşturuluyor. İşin en ilginç tarafı da hak etmedikleri halde toplum bu insanları otorite kabul edip, hayranlık besliyor. Bu konudaki fikriniz nedir?
-Meslek yasası yok ülkemizde. Öyle olunca her şey karman çorman, 2 günlük eğitimle herkes koç oluyor. Halbuki insan sağlığı çok değerlidir, bu kadar ucuz değil. O insana faydanız olmadığı gibi zarar verebilirsiniz bu şekilde. Bizler şöyle düşünürüz, eğer faydalı olamayacaksan zarar da verme, nötr noktasında kal ve gerekirse uygun uzmana yönlendir. 
Akademisyenler ve bu konun uzmanları da alanları boş bırakıp, makale yazmak gibi işlere odaklandığı için boş kalan alanları böyle insanlar dolduruyor maalesef :(  Psikiyatri servisine gidiyorsunuz ilaç verip gönderiyor. Psikoterapi ayağı çok eksik ülkemizde. Özel psikoterapi ücretleri de çok yüksek. Öyle olunca fiyatı daha da ucuz olan insanların kapısını çalıyor insanlar.
Tabi ki koçları da şimdi zan altında bırakmayayım. İşini çok iyi yapan insanlar var. Fakat şuna inanıyorum eğer insana hizmet sektöründeyseniz ki bu bir de psikoloji gibi önemli bir alansa sürekli kendinizi geliştirmek ve yenilemek zorundasınız. 
İnanın bir klasör dolusu eğitimim olmasına rağmen hala yeni yeni şeyler öğrenmeye ve uygulamaya devam ediyorum. Ben diplomayı aldım bitti diyemezsiniz bu alanda. Yaşam boyu eğitime inanmayanların bu işi de hakkıyla yapabilmesi mümkün değildir bence. Sizler de bu hizmetleri alacağınız kişiyi iyice sorgulayın, araştırın. Uyduruk uyduruk bir çok eğitim koyup cv'lerini şişiriyorlar. İyice bakın ve inceleyerek karar verin. Beni  de sosyal medyadan bulan danışanlar oluyor. Onlara da mutlaka soruyorum hakkımda ne biliyorsunuz diye. Bazen de sorunu öğrendiğimde başka uzmana yönlendiriyorum.
Bizler 20 li yaşlarımızın başındayken, büyüklerimiz hep gençliğimizden, toyluğumuzdan dem vurup biz gençken böyle değildik derlerdi. Şimdi ise bizler gençlere aynısını diyoruz. Bu döngü hep böyle mi devam edecek? :)
-Ben öyle düşünmüyorum. Gençlerden çok umutluyum. Kuşak farkı var ve empati yapamıyoruz çoğu kez. Onların doğru yönlendirilmeye ve yüreklendirilmeye ihtiyacı var. Zaman değişti, şartlar değişti. Eski şartları düşünerek bu zamanı değerlendirmek doğru olmaz. Motivasyonlarını arttırmalıyız gençlerimizin ki ben gençlerimize inanıyorum. Kendilerinin farkında onlar, ne isteyip istemediklerini biliyorlar. Bizim gibi kurban şuurundan değiller. Seviyorum sizleri :)

Teşekkür ederiz :) Biz de sizin gibi anlayışlı, hoşgörülü büyüklerimizi daha bir seviyoruz.
Bir de çocukların birbirine tahammülsüzlüğü ve şiddeti var. Hep kendinden güçsüzü ezmeye eğilimliler. En basitinden bir örnek; oğlum 2 yaşındayken parka götürdüğümde 4-5 yaşındaki çocukların sen bizimle oynayamazsın deyip vurmalarına çok tanık olmuşumdurBiz küçükken sürekli bir abi-abla-kardeş ilişkisinde olurduk. Daha doğrusu olmak zorundaydık. Misafir gelse küçük çocuğuna bakılır, beceremese de illaki oyunlara alınırdı. Şimdi aynı ortamda yaşayan çocukları bile bir arada tutamıyoruz. Bu toplum yapısının kökten değişiminin bir yansıması mıdır? Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Bunlar anne babaların çocuk yetiştirme şeklinden kaynaklanan sorunlar. Bence herkes anne baba olmadan önce böyle eğitimlere tabi tutulmalı. Ezik yetişen anne ve babalar bu sefer de egoist çocuklar yetiştiriyor. Halbuki denge önemli. Bir türlü çocuk yetiştirmede dengeyi bulamadık :( 
Eğitim eğitim eğitim diyorum. Çocukları düzgün eğitmek ve yönlendirmek bizim sorumluluğumuz.

Siz de güçlü bir kadınsınız. Güçlü olmanın belli bir yaşı var mı? Yoksa geçte olsa güçlenmemiz mümkün mü?
-Bunu şöyle açıklayabilirim. İlk önce kendinizi tanımayı öğrenmelisiniz. Zayıf yönleriniz, güçlü yönleriniz, geliştirilebilecek özellikleriniz. Bunları tespit ettikten sonra da güçlü yanlarınıza odaklanarak planlar yapmalısınız. Bazen planlar bozulabilir. Mutlaka bir B planı ya da C planınız olsun. Alternatifli planlarınız olursa hayatın içinde daha rahat edersiniz. Kendinize inanın. Başarısızlıklarınızdan ders çıkarın. Çevre ne der diye düşünmeden kendi gerçek isteklerinize odaklanın. Çalışkan olun, azimli olun, sabırlı olun. Bir de her ne yaparsanız yapın insani değerlerinizi kaybetmeyin. Başarmak uğruna arkadaşlarınıza asla çelme takmayın.
Geç diye bir şey yoktur. Bu benim üçüncü meslek değiştirmem ve 45 yaşındayım :) Geç olgusu insanın zihninde yarattığı bir illüzyondur. Ünlü mucitlerin çoğu 60 yaşından sonra keşifler yapmıştır. Ailenizin ve çevrenizin geç kaldın döngüsüne sakın dahil olmayın.
İstisnaları tenzih ederek belirtiyorum. Üretmeyen, düşünmeyen, okumayan, vizyon ve misyondan uzak, hayatı tv dizilerinden, tv ve sanal ortam ünlülerinin yaşamından ibaret sanıp, onlar gibi yaşamaya çalışan, eleştiri ve tartışmanın manasını kavga ve hakaret sayıp, her konuda bilgiçlik taslayıp, sevdiği, desteklediği, grup, şahıs, parti, ünlü gibi taraf olunabilecek şeyleri bağnazca savunan bir nesil geliyor. Sizin bu nesil hakkında düşüncelerinizi çok merak ediyorum.
-Ben öyle düşünmüyorum. Sevgiyle yaklaşmalıyız çocuklarımıza. Eğer onlar bu kadar bozuk bir nesilse biz büyüklerin onları yetiştirme şeklinin de önemli bir payı vardır diye düşünüyorum. Sevgiye hiçbir canlı kayıtsız kalmaz. Birbirimizi daha çok sevmeliyiz. Aile bağları da sağlam ve güçlü olursa gençler mutluluğu dışarıda aramaz.
(Hocam bal gibi cevaplar veriyorsunuz ya :) )
Son cümleler her zaman gençler için olur ama ben hem gençler, hem anne-babalar hem de orta yaşa doğru yol almış kişiler için tavsiyelerinizi almak istiyorum.
-Öğrenmekten vazgeçmeyin. İnsani değerlerinizi kaybetmeyin, iyi niyetli ve dürüst ilişkiler kurun. Değişimden korkmayın. Kendinizi yargılamayın. Kendinizi her halinizle sevin, hatalarınızı da hoş görün. Elinizden geleni yapın, olmuyorsa da omzunuzu silkip hayata devam edin. Bu hayatı çok da abartmayın,tadını çıkarın :)
Sizi seviyor ve ilgi ile takip ediyoruz. Mutluluğunuz daim olsun. Vakit ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum. :)
-Ben de zevkle yanıtladım. Böyle güzel sorular sorduğun için ben teşekkür ederim. Dilerim cevaplar tatmin edici olmuştur. Bir an kırmızı koltuktayım gibi hissettim .Senden iyi gazeteci olurmuş, iyi sıkıştırırmışsın :) Seviyorum ben de geleceğimizin teminatı olan siz gençleri. Açık ve aydınlık olsun yollarınız. Sevgi ve saygılarımla :)

(Her zaman gururla söylerim. Lisede  okulun edebiyat temsilcisiydim. Gazete ve dergi çıkarıyorduk. O zamanlar gazeteciliğe çok özenirdim. Ne günlerdi. )


NOT: Yazı boyutu bana çok küçük görünüyor. Bu, gözümdeki sorundan da kaynaklanıyor olabilir. Eğer siz de okumakta zorlanıyorsanız, yorumlarda bildirin.


                                                              

                                                          乇.乃