NTV yayınlarından çıkan çizgi roman Şark Ekspresi'nde Cinayet/Gizli Düşman'da Agatha Christie'nin yaşamına da kısaca değinilmiş. Kendi cümlelerimi de ekleyerek, Sevin Okyay'ın dosyasından alıntıladığım şu kısımla beraber, gelin Agatha Christie'nin kaybolduğu sırlı 11 güne, en başından bir göz atalım. İnternette gezen bilgi kirliliğine de belki son nokta olur.

Yazarın hayatındaki en büyük esrarı 1926 yılında 11 gün süreyle ortadan kaybolması oluşturur. Bu olay onun Akroyd 'un Katili'nin yayınlandığı, yani adamakıllı meşhur olduğu yılda meydana geldiği için herkesin de ilgisini çekmişti.
Kitabının kazandığı başarı bir yana, 1926 Agatha Christie için kötü bir yıldı. Önce ok sevdiği annesi Clara ağır bir hastalığın ardından öldü. Kocası Archie hastalık sevmediği için onu annesiyle yalnız bırakmıştı. Agatha'nın kafası karışmış, sinirleri bozulmuştu. Arabası çalışmayınca göz yaşlarına boğuluyor, çek imzalarken bazen adını hatırlamıyordu. Bir sinir krizinin eşiğindeydi. Nihayet evleri Styles'a dönecek gücü buldu. Ama orada onu daha büyük bir darbe bekliyordu.Archie karısına, Binbaşı Belcher'in eski sekreteri Nancy Neele'e aşık olduğunu söyledi. Hemen boşanmak istiyordu.

3 Aralık 1926 da Archie Christie hafta sonunu sevgilisiyle geçirmek için Godalning, Surrey'e gitti.
Aynı akşam 21:45 te, yanına küçük bir bavul alıp, sekreterine Yorkshire'a gittiğini bildiren Agatha ardında bir mektup bırakarak ortadan kayboldu.
Ertesi sabah kaputu kalkmış, ışıkları yanar haldeki yeşil Morris Cowley arabası, Newlands Corner, Surrey'de bulundu. Kürkü, içinde eşyalarıyla bavulu ve süresi geçmiş ehliyeti de arabadaydı. Derler ki, dört ilçe, 500 polis Agatha'yı aramış, bilgi verene ödüller vadedilmiş. Bu olaya reklam gözüyle bakanlar, kocasından intikam almak için dikkat çekmeye çalışıyor diyenler ve hafıza kaybına uğradığını iddia edenler olmuş.
Nihayetinde 11 gün sonra  Harrogate'teki Hydropic Hotel'de bulundu.  Otele Archie'nin sevgilisinin soyadıyla, ''Capetown'lı Bayan Teresa Neele'' olarak kayıt yaptırmıştı. Polis ve basın Archie Christie'yi getirdi ama Agatha onu önce kardeşi sandı. Kocası daha sonra onun tamamen hafızasını kaybettiğini ve kim olduğunu bilmediğini söyledi.



Kayıp olayı filmlere ve romanlara konu olmuştur. Agatha Christie bu esrarı otobiyografisinde de çözüme kavuşturmadığı için, öldüğünde bulmaca cevapsız kalmıştır.

(Buradan sonraki cümleler o bilindik Pera Palas sırrını anlatıyor ama herkes gibi Sevin Hanım burada bir yanlışlık yapmıştır. İleriki paragraflarda doğrusuna değineceğim.Şimdi Pera Palas'ı meşhur eden şu olaya bakalım.)

İşte bundan sonra ortaya meşhur Pera Palas Oteli meselesi çıktı. Murder on the Oirent Express'i orada yazmıştı ama İstanbul Harrogate'ten binlerce km uzaktaydı. Hollywood işe dahil olunca bu mesafe önemini kaybetti. Warner Bros esrarı çözmek üzere Hollywood medyumu Tara Rand ile anlaştı. Rand'a göre öteki dünyadan ''Kayboluşumun anahtarı Pera Palas'ta'' diye bir cevap gelmiş. Medyum, yazarı 411 numaralı odanın döşeme tahtaları altına bir anahtar saklarken gördüğünü de eklemiş. Kameralar, muhabirler dünyanın dört bucağından İstanbul'a akın etti. 7 Mart 1979'da 411 numaralı odaya doluştular. Tara Rand ile telefonda bağlantı kuruldu.Sonunda sekiz cm boyunda eski ve paslı bir anahtar bulundu. Pera Palas'da  durumdan memnundu ve otel müdürü anahtara el koydu. Warner Bros'a iki milyon dolara satacağını söyledi. Hayalet yazarımız ise iddialara göre ''Ancak anahtar Rand'de olunca esrar çözülür'' diyordu. Rand İstanbul'a geldi. New York Times haber hakkı için 75 bin dolar teklif etti. Ve tam ABD medyası bu büyük esrarın çözülmesini beklerken Pera Palas personeli greve gitti. Grev bir yıl sürdü. Warner Bros'da Pera Palas kısmını eklemeden, yaptığı filmi 1979 da gösterime soktu. Meşhur anahtarın bir İstanbul bankasının kasasında olduğu söylenir. 1986'da, 411'in tam üstündeki odada ikinci bir anahtar bulundu. ''Doğrusu Hercule Parriot bile bu bulmacayı çözmekte zorlanırdı.'' diyerek cümlelerini bitirmiş yazar.

Peki gerçekten Pera Palas olayı 1979 da yaşandı mı? Dünyanın dört bir yanından muhabirler ve basın bu esrar için gelirken Türk basını neden sessiz kaldı?
Sevin Hanım araştırmasını eksik yapmış olacak ki aslında Agatha'nın Pera Palas değil başka bir otelde kaldığını fark edememiş. 
Buradan sonrasını gazeteci Bahadır Özgür'ün kaleminden okuyoruz.

''Pera Palas Oteli, İngiliz polisiye yazarı Agatha Christie’nin adıyla adeta özdeşleşti. Otel, tanıtımlarında yıllardır onun adını kullanır. Bu imaja uygun olarak önceki gün de Christie’nin kaldığı söylenen 411 numaralı odanın karşısındaki 410 numara da, Türkiyeli polisiye yazarı Ahmet Ümit’e verildi. Ümit’in yeni romanını bu odada hazırlayacağı açıklandı. Ne var ki, ortada pek de dillendirilmeyen bir muamma var: Christie, gerçekten Pera Palas’ta kaldı mı? 

Sherlock Holmes: Evet kaldı
Madem polisiyeden bahsediyoruz, bu soruyu tam da konuya uygun bir yöntemle çözmeye çalışalım. Ve 411 numaranın esrarının izini sürmeyi iki ünlü dedektife, Sherlock Holmes ile Hercule Poirot’ya bırakalım... Pera Palas yetkilileri olaya, Conan Doyle’un kahramanı Holmes gibi yaklaşır. Holmes için önemli olan anlatılan hikâyeden ziyade bulunan kanıttır. Otel de önümüze türlü türlü kanıtlar sürüyor. Gerçekten de rezervasyon defterinde, Şark Ekspresi’nin konuk listesinde ve o dönem hem tren yolunu hem oteli işleten Cook şirketinin kayıtlarında Christie’nin imzası vardır. Hatta 1979’da Christie’nin kayıp 11 gününü filme almak isteyen Warner Brothers Şirketi’nin tuttuğu bir medyum, Christie’nin bu 11 günlük kayıp dönemine ışık tutacak bir anahtarın, Pera Palas’taki odada bulunduğunu iddia eder. O dönem otelin Yönetim Kurulu Başkanı olan Hasan Süzer de odada bir anahtar bulunduğunu açıklar. Pera Palas, 2010’da topladığı tüm bu kanıtların eşliğinde Christie’nin 120. doğum gününü yazarın akrabalarının da davetli olduğu bir partiyle kutlar. Ama bu meşum esrara Christie’nin ünlü dedektifi Poirot’nun açısından yaklaşınca sonuç bambaşka çıkıyor. Holmes’ün aksine Poirot, güçlü sezgilerine ve zekâsına güvenir. Nobran dedektifimiz için kanıt bir şey ifade etmez. Sanki Holmes’e bir gönderme yapar gibi, “Ben köpek miyim ki, yerde kanıt arayayım” der. O hikâyeye bakar, boşlukları keşfeder, parçaları birleştirir... 

Şark Ekspresi’ndeki rivayet
Poirot olsaydı eğer, öncelikle bu muammanın nereden çıktığıyla işe başlardı. Christie’nin en ünlü romanı Şark Ekspresi’nde Cinayet’i 411 numaralı odada yazmaya başladığına dair üzun süredir bir rivayet dolanır durur. İnternetteki basit bir tarama sonucunda en ciddi yazılardan en basit Wikipedia maddesine kadar her yerde bu malumatın kesin bir bilgi olarak kullanıldığına rastlamak mümkün. Üstelik gerçek açık bir şekilde gözünün önünde durmasına rağmen... Şark Ekspresi’nde Cinayet, İstanbul ’da başlar. 1930’lu yıllarda Şam’da görevini başarı ile tamamlayan Poirot, Toros Ekspresi ile İstanbul’a gelir. Haydarpaşa Garı’nda iner, vapurla Sirkeci’ye geçer, Galata Köprüsü’nden doğruca Pera Palas’a değil, Tokatlıyan Oteli’ne gider. Kitabın orijinalinde bu bölümünün adı da zaten Tokatlıyan Oteli’dir. Böylece Poirot, rivayetin ilk kaynağına ulaşır. Sıra asıl kahramanın ağzından gerçek hikâyeyi dinlemeye gelir. O da bizzat Christie’nin kendisidir. Bunun için de pek fazla çabaya gerek yok aslında. Zira, Christie; 2009’da Türkiye ’de Altın Kitaplar Yayınları’nın, Azize Bergin’in çevirisi ile yayımladığı ‘Hayatım’ adlı otobiyografisinde İstanbul macerasını detaylarıyla paylaşır. Biyografiye bakılırsa Christie, Şark Ekspresi ile 1926’da İstanbul’a gelir. Trende genç bir Hollandalı mühendisle tanışır. Mühendis, sık sık İstanbul’a seyahat etmesinden dolayı kenti iyi bildiğinden bahseder. Christie, genç mühendisten etkilenmiştir. Bu tanışıklığı şöyle aktarır: “Hollandalı mühendis benim İstanbul’da nerede kalacağımı öğrenmek istedi ve benimle ciddi ciddi ilgilendi. Kentteki tehlikelere karşı beni uyardı. Adam, ‘Dikkatli olmalısınız. İnsanların size söylediklerine inanmamalısınız. Nereye götürüldüğünüzü bilmeden çeşitli eğlence yerlerine gitmekten de sakınmalısınız’ dedi. Adam beni tehlikelerden korumak için İstanbul’a vardığımız zaman yemeğe davet etti. ‘Tokatlıyan Oteli çok iyi bir oteldir. Orada güvende olacaksınız. Ben sizi saat dokuza doğru arayacağım ve güzel ve iyi bir lokantaya götüreceğim’ dedi. Ertesi gün mühendis söylediği saatte beni aradı ve İstanbul’un bazı görülmeye değer yerlerini gezdirdi. Güzel bir akşam geçirdikten sonra mühendis beni tekrar Tokatlıyan Oteli’ne getirdi. Mühendis kapının eşiğinde , ‘Acaba’ dedi. Soran gözlerle bana baktı. ‘Acaba şimdi.’ Sorunun niteliği daha da belirginleşmişti. Sonra adam içini çekti. ‘Hayır bu soruyu sormamak daha akıllıca olur’ dedi.” (sf. 444-445)

Poirot: Hayır kalmadı
Otobiyografisinde Christie, mühendis ile geçirdikleri iki günü ayrıntılarıyla anlatır. Hatta mühendisin Şark Ekspresi ile Pera Palas’ın seyahat acentesi olan Cook şirketi konusunda kendisini uyardığını, bu şirketin yetkililerinin ayarladıkları rehberlerin pek de götürdükleri yerlerin de güvenilir olmadıklarından bahsettiğini yazar. Muhtemelen Christie de etkilendiği mühendisin öğütlerini dinlemiş ve şirketin ayarladığı otel yerine onun tavsiye ettiği Tokatlıyan’da kalmıştır. Nitekim Christie, ertesi günü Cook şirketinin kendisini aradığını ve doğrudan Haydarpaşa Garı’na gittiğini söyler. Kitabında Haydarpaşa’yı, yolları, insanları bütün detaylarıyla tarif eder lakin, Pera Palas’tan yine tek kelime bahsetmez.
İşin doğrusu Christie için Cook şirketi Pera Palas’ta 411 numaralı odayı ayırtmış, yazarın neleri istediğini yönetime bildirmiştir. Yazar ise küçük bir kaçamak yapıp kimseye haber vermeden Tokatlıyan’da vaktini geçirmiştir. Dolayısıyla Holmes’ün bulguları resmi olarak polisiyenin kraliçesinin Pera Palas’ta kaldığını gösterse de yazarın kendi kayıtları 411 numaralı odaya adımını dahi atmadığına işaret ediyor. Polisiye meraklılarına da hangi dedektifi daha çok seviyorlarsa onun hikâyesine inanmak kalıyor. Zaten polisiyenin heyecanı da bu değil mi?

TOKATLIYAN OTELİ

Tokatlıyan Oteli, Üç Horan Ermeni Vakfı’nca 1884’te yapılan ve 1892’de yanan tiyatro binasının yerine Mıgırdıç Tokatlıyan Efendi tarafından inşa edildi. Lokantasıyla ünlü bu otel Pera Palas ile sıkı bir rekabet içindeydi. Daha sonra Türk bir yatırımcı oteli satın aldı ve adını Konak olarak değiştirdi. 1954’teki yangınla da yok olup gitti. İstiklal Caddesi’ndeki bina harabe bir iş hanı olarak kullanılıyor. Troçki’ye kadar pek çok ünlü ismin de bu otelde kaldığı biliniyor.

PERA PALAS

Orient Express, 1888 yılında Paris-İstanbul seferlerine başladığında, İstanbul’da Orient Express yolcularının alışkın oldukları yüksek standartları sunabilecek bir otel yoktu. Bu boşluğu, kısa süre sonra kuruluş çalışmalarına 1892 yılında başlanan, 1895’te ise açılış balosu yapılan Pera Palace Hotel doldurdu. Levanten mimar Alexandre Vallaury’nin tasarladığı otel, Haliç’in manzarasına hâkim Pera’nın Tepebaşı bölgesindedir ve halen faaliyetini sürdürüyor.''

Böylelikle Agatha Christie'nin Pera Palas sırrı da açığa kavuşmuş oluyor. TRT'nin veya gazetelerin 1979 arşivlerinde Pera Palas'ta yaşanan anahtar bulma hadisesinin yer almaması olayın PR çalışmasından başka bir şey olmadığının bir kanıtıdır bence.



                                                                                       乇.乃